13 Ocak 2014 Pazartesi

N’oldu sana kuzum?



Fırfır hayatıma, daha doğrusu hayatımıza gireli 1 ay kadar olmuştu. Yazın o yakan kavuran sıcağına rağmen boynuma göbeğini serip yatıyordu. Ne kadar isilik dökecek kıvama gelsem de sesimi çıkaramıyordum. Çünkü ilk görüşte aşktı bizimkisi… Ne yaparsa yapsın kızamıyorum, kıyamıyorum…

Sabaha kadar kafamda tepinmeleri, işten eve geldiğimde peşimde gezinmeleri, bacağımda uyuklamaları beni delirtiyordu, hala da delirtiyor. Sanırım çocuk sahibi olana kadar yaşayabileceğim en güzel duygulardan biri bu.


O kara akşam yatmaya hazırlanıyorum, Fırfır da etrafta dolanıp duruyor. Bir an gözüm ona kayıyor ve gördüğüm şey karşısında küçük bir şok yaşıyorum. Benim minik kuzum arka ayaklarını sürükleyerek yürüyor! Birkaç saniye sonra toparlıyor ayaklarını. Şoktan çıkıp annemle babamı çağırıyorum, Fırfır ilk evcil hayvanımız olduğunda kör cahil bakakalıyoruz sadece. Yarın sabah erkenden veterinere götüreceğim ama o görüntü gözümün önünden gitmiyor. Ona kötü bir şey olma ihtimali yüreğimin bir köşesine yerleşiyor, uyutmuyor. Gece kalkıp sürekli kontrol ediyorum.

Bir şekilde sabah oluyor ama benim de ömrümden ömür gidiyor. Hemen veterinerde alıyorum soluğu tabii. X bey bir şeyi olmadığını, anlık bir durum olduğunu anlatıyor. İçim rahatlıyor dönüyoruz. Ama aslında o kadar da basit bir şey olmadığını birkaç ay sonra öğreniyorum…


Devamı gelecek…

4 yorum: